DEVA Partisi'nin KHK Mağduriyetine İlişkin Önergesi Meclis’te Reddedildi!
DEVA Partisi, KHK mağdurlarının durumunun incelenmesi için sunduğu önergeyi AK Parti ve MHP oylarıyla kaybetti. Parti, gerekçesinde hukuki süreçlerdeki sorunlara ve insan hakları ihlallerine vurgu yaptı: “Adaletsizliğe karşı hiçbir zorluk bahane olamaz.”

DEVA Partisi, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) doğrultusunda kamu görevinden ihraç edilen bireylerin yaşadığı hak kayıplarının araştırılması talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bir önerge sundu. Ancak AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla bu önerge reddedildi. Önergenin gerekçesinde, OHAL döneminde hukukun temel prensiplerinin ihlal edildiği ve “iltisak” ve “irtibat” gibi belirsiz kavramlar kullanılarak yüz binlerce kişinin yargı süreci olmaksızın kamu görevinden çıkarıldığı ifade edildi. DEVA Partisi, söz konusu ihraçların büyük sosyal ve ekonomik yıkımlara neden olduğunu belirterek, “Hiçbir koşul, adaletsizlik için bir mazeret zamir olamaz” açıklamasında bulundu.
Reddedilen önergenin gerekçesinde, “Öte yandan FETÖ ile mücadelenin demokratik hukuk devletinin vazgeçilmezi olduğu vurgulanmalı, bunun yanında adaletin hassas bir arayış süreci olduğunun da unutulmaması gerekmektedir. Hiçbir zorlu koşul, adaletsizlik için bir gerekçe olamaz” ifadeleri yer aldı.
TBMM Başkanlığına sunulan önergenin gerekçesi şu şekilde belirtildi:
“Darbe girişiminin ardından alınan önlemler, belirlenen hedefleri aşarak geniş kapsamlı ve kalıcı mağduriyetlere neden oldu.”
“15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen yıkıcı darbe girişimi, ülkemiz üzerinde derin izler bıraktı ve hükümet, bu hain teşebbüsü bertaraf etmek amacıyla olağanüstü hâl (OHAL) ilan etme kararına vardı. Başlangıçta ülke güvenliğini sağlama ve darbe ile bağlantılı unsurları tehlikeden kurtarma niyetiyle hayata geçirilen bu süreçte, ilki 23 Temmuz 2016'da olmak üzere toplamda 32 Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi (OHAL KHK’sı) yayımlandı, bununla birlikte çeşitli tedbirler alındı. Ancak zamanla bu tedbirler, belirlenen amaçların çok daha ötesine geçerek geniş çapta ve kalıcı mağduriyetler oluşturmuştur.”
“130 BİNİN ÜZERİNDE KİŞİ İDARİ VE YARGISAL SÜRECE TABİ TUTULMADAN İHRAÇ EDİLDİ”
“OHAL KHK’larıyla belirlenen listelerde yer alan 130.000’in üstündeki kişilerin, herhangi bir idari veya yargısal soruşturmaya maruz kalmadan, terör örgütleriyle üyelik, ilişki veya irtibat gerekçesiyle kamu görevlerinden çıkarıldığı görülmektedir. Ne yazık ki, ihraçların büyük kısmı 'irtibat' ya da 'iltisak' gibi belirsiz ve keyfi nedenlere dayanmakta ya da Anayasa Mahkemesi tarafından 2022 yılında Anayasa'nın 13., 20., 36., 38. ve 118. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiş olan 'üyelik ve mensubiyet' gibi gerekçelerle yapılmıştır.”
“HUKUK GEREKLERİNE TERS DÜŞEN UYGULAMALAR VAR”
“OHAL KHK’larıyla alınan ihraç kararlarının çoğu, idari ya da yargısal bir inceleme sürecine dayanmaz. Örneğin, 18 bin 632 kişinin kamu görevine son verdiği 701 sayılı KHK, olağanüstü hâlin sona ermesinden yalnızca 11 gün önce Resmi Gazete’de yayımlanmasına rağmen, bu bireyler usulüne uygun bir soruşturmadan geçirilmemiştir. Böylece, olağanüstü hâlin başlamasından bitimine kadar olan süreçte, herhangi bir hukukun gereklerine uyulmamış ve daha az sınırlayıcı tedbirler değerlendirilmemiştir.”
“SAYILARI DAHİ BİLİNMEYEN BİNLERCE KİŞİ KAMU GÖREVİNDEN İHRAÇ EDİLDİ”
“Kişilerin bir daha kamu görevine geri dönmeleri mümkün olmaktan çıkacak şekilde uygulanan ihraç işlemlerini değerlendirmek amacıyla kurulan 'OHAL İnceleme Komisyonu'na yapılan başvuru sayısı 125.678’dir. Ayrıca Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, 4.000’den fazla hakim ve savcı da kamu görevinden çıkarılmıştır. Buna ilaveten, olağanüstü halin sona ermesinden sonra da ihraçlar sürmüş, 375 sayılı KHK’ya dayanarak sayısı belirsiz, binlerce kişi kamu görevinden haksız yere ihraç edilmiştir. Bu rakamların fazlalığı, alınan kararların hangi ölçekte insanları etkilediğini ve yaratılan mağduriyetin boyutlarını net bir şekilde gözler önüne sermektedir.”
“HUKUKSUZLUĞUN MUĞLAK GEREKÇELERİ”
“Diğer bir yandan, ihraçların belirsiz gerekçelere dayanmasının sonucu olarak çok sayıda hatalı kararlar alınmıştır. Aleyhe delillere erişme imkanı olmaksızın ve lehine delillerin sunulamaması, ihraç kararlarına karşı yargı denetiminin kısıtlılığını beraberinde getirmiş, kamu görevinden çıkarma süreçlerinde uygulanan kriterlerin belirsizliği ve keyfiliğe açık olması, kararların irtibat-iltisak terimleriyle muğlak bağlantılara dayanarak alınmış olmasını sağlamıştır. Venedik Komisyonu, bu süreçte acil karar alınmasının gerektiğine işaret ederken, böyle bir acil kararın 'geçici uzaklaştırma' şeklinde olması ve ardından adil bir yargı sürecinin yürütülmesi gerekliliğine dikkat çekmiştir.”
“9 YILDIR ON BİNLERCE KHK’LI KAMU GÖREVİNE İADE EDİLMİYOR”
“22 Mayıs 2017’de faaliyete geçen OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu, yüz binlerce başvuruyu değerlendirmekle yükümlü kılınmasına rağmen, sürecin uzunluğu ve şeffaflıktan uzak işleyişi, adil yargılanma ilkesine dair oluşturduğu sorunlar sebebiyle kamuoyundan büyük eleştiriler almıştır. Sonuç olarak, üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen, on binlerce KHK’lı hâlâ kamu görevine dönmedi. Devam eden yargılamalar keyfi bir şekilde sürdürülmekte ve anayasal hakların kullanılması, hukuka uygun eylemler bile ihraç gerekçelerini haklı göstermek adına kullanılmaktadır.”
“TAKİPSİZLİK VE BERAAT KARARI ALAN KHK’LILARIN İADE EDİLMEMESİ HUKUKLA BAĞDAŞMAMAKTADIR”
“Bu bağlamda, OHAL KHK’ları ile görevlerinden uzaklaştırılan şahısların, herhangi bir adli takibe maruz kalmayan, ceza soruşturmaları sonucunda takipsizlik kararı alan veya mahkemelerden beraat eden bireylerin hâlâ görevlerine geri dönmemesi, hukuk devleti anlayışı ve Anayasa'da ifade edilen birçok ilkeyle çelişmektedir.”
“KHK’LI AİLELER ÇIKMAZA GİRDİ: YARDIMLARI KESİLDİ, ENGELLİ YARDIMLARI DURDURULDU, BANKA KARTLARI İPTAL EDİLDİ”
Kamu görevinden çıkarılan bireyler, isimlerinin ifşa edilmesi, işe alınmama, işten çıkarılma veya sigortasız çalışma gibi türlü geçim sıkıntılarıyla baş başa kalmıştır. Ayrıca, devlet tarafından kendilerine ve ailelerine sağlanan sosyal desteklerin durdurulması, engelli yakınlarının yardımlarının kesilmesi, öğrenci burslarının iptal edilmesi ve devlet yardımlarından mahrum kalmaları, gayrimenkullere tedbir konulması, banka hesaplarının kapatılması gibi uygulamalar, zaten zor durumda olan aileleri daha da derin bir çıkmaza sokmuştur.
“SGK KAYITLARI OYUNCA ÖZEL SEKTÖRDE İSTİHDAM OLANAKLARI AZALDI”
İlgililerin Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına KHK ile işten çıkarıldıkları kaydedilmiş, bu durum da özel sektörde iş bulmalarını neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca, eş ve çocuklarıyla birlikte adeta sivil bir hayata son verilmişlerdir.”
“AFET DURUMLARINDA BİLE YARDIM ALMA HAKLARI GASP EDİLDİ”
Ev ve araç kiralama, taşınma, dışlanma, damgalanma gibi olgular, KHK’lıların sosyal hayattan soyutlanmasına yol açmıştır. Suç ve cezanın şahsiliği ilkesine aykırı bir durum olarak, kamu görevinden çıkartılan kişilerin aileleri de tedbirlere dolaylı yoldan muhatap edilmiştir (kamu görevinde istihdam edilmemek, pasaport kısıtlaması, olumsuz kanaat getiren güvenlik soruşturmaları vb.), bu da insan haklarına bir ihlal niteliğindedir. Özellikle deprem gibi afet durumlarında dahi yardımdan mahrum bırakılmaları, bu bireylere yönelik ayrımcılığın ciddiyetini bir kez daha gündeme getirmiştir.”
“BİR POLİS MEMURU, ‘BEN HAİN DEĞİLİM’ YAZISINI BIRAKARAK İNTİHAR ETTİ”
Sosyal ve ekonomik baskının artmasıyla birlikte stres kaynaklı hastalıklarda yükseliş, ebeveyn kayıpları ve intihar girişimlerinde artış, KHK’lıların ve ailelerinin yaşadığı psikolojik travmaların çarpıcı örnekleridir. Samsun'da intihar eden 3 çocuk annesi KHK’lı akademisyen Fehmiye Çelenk, uzun süredir yaşadığı depresyonun etkisiyle yaşamına son vermiştir. Bir diğer trajik örnek ise Ordu’da üzerine benzin dökerek ve ‘Ben hain değilim’ notunu bırakarak intihar eden KHK’lı polis memuru Ahmet Olgun’dur.
“AFRİN’DE GÖREV YAPAN BİR TEĞMEN KENDİSİNİ CAMİ MİNBERİNE ASARAK İNTİHAR ETTİ”
Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi, Barış Akademisyeni Mehmet Fatih Tıraş, görev süresinin bitimine yalnızca üç hafta kala, yapılan bir değerlendirme sonucunda işten çıkarılmış ve bu duruma dayanamayarak intihar etmiştir. Cami minberine kendisini asarak intihar eden Teğmen Adem Gürbüz ise, darbe sonrası kısa bir süre hapse girmiş, ardından 8 ay boyunca Afrin'de görev almış, geri döndükten sonra ise hakkındaki dava nedeniyle sözleşmesi yenilenmemiştir.
“TÜRKİYE DERECESİ YAPMIŞ BİR GENÇ BABASI İHRAÇ EDİLDİĞİ İÇİN GALATA KULESİ’NDEN ATLADI”
Babası KHK’lı olan 21 yaşındaki genç Nahit Emre Güney, Galata Kulesi'nden atlayarak intihar etmiştir. Babası KHK ile ihraç edilen ve dört yıl boyunca tutuklu kalan Nurettin Odabaşı'nın 16 yaşındaki oğlu Bahadır Odabaşı da benzer bir acı örnektir; o da intihar etmiştir.
“SOSYAL DEVLET DESTEKLERİNDEN YARARLANAMAYAN BİR ÇOCUK EPİLEPSİ KRİZİ NEDENİYLE HAYATINI KAYBETTİ”
15 yaşındaki Sümeyra Gelir’in ölümü ise toplumda büyük bir yaraya neden olmuştur. KHK ile kapatılan okullarda fizik öğretmeni olan annesi Melek Gelir, Sakarya Ferizli Cezaevi’nde bulunmaktaydı ve Sümeyra, iki küçük kardeşiyle birlikte maddi zorluklar içinde hayatını sürdürmeye çalışıyordu. Hem abla hem de anne rolünde sorumluluk üstlenen Sümeyra, uzun süredir sağlık sorunları yaşıyor ve tedavi görüyordu. Annesini yılda yalnızca bir ya da iki kez görebilen ve sosyal devletin korumasından mahrum bırakılan Sümeyra, 3 Nisan 2025 sabahı Bolu’daki evlerinde epilepsi krizi geçirerek yaşamını yitirmiştir.
“BİRÇOK KHK’LI ÖLDÜKTEN SONRA İŞE İADE EDİLİYOR”
Diğer taraftan, birçok kişi, yaşamlarını yitirdikten sonra işe iade edilmektedir. Bu durum, adalet mekanizmasının ne denli yavaş işlediğini ve telafisi mümkün olmayan kayıplara neden olduğunu gözler önüne sermektedir. Örneğin, kalp krizi sonucu hayatını kaybeden öğretmen Kazım Ünlü, vefatından 4 yıl 2 ay sonra işine iadeye ve benzeri şekilde, Munzur Üniversitesi'nden ihraç edildikten sonra inşaatta vinç altında kalarak yaşamını yitiren Doç. Dr. Mustafa Çamaş, öldükten bir ay sonra görevine geri dönmüştür. Çamaş, 36 yaşında KHK ile işinden çıkarılmadan önce 24 uluslararası yayın yapmıştı. Bunun yanı sıra, Mücahit Karataş, Zeynep Binen, Yurdal Gökçe, Salman Taş, Emine Yürükçü ve Mehmet Nasır Sönmez gibi birçok vatandaşımız da hayatlarını kaybettikten uzun zaman sonra kamu görevine iade edilmiştir.”
“ADALETSİZLİK İÇİN HİÇBİR KOŞUL MAZERET OLAMAZ”
Bu trajik hikayeler, KHK uygulamalarının insan yaşamını ne denli derinden etkileyen ve telafisi imkânsız kayıplara yol açtığını gözler önüne seriyor. Sonuç itibarıyla, KHK’lar ile kamu görevinden ihraç edilen fakat ceza soruşturması sonucunda takipsizlik kararı verilen ya da beraat eden bireyler, ya da haklarında herhangi bir soruşturma bulunmayan binlerce KHK’lı, hala kamu görevine geri iade edilmemekte. Bu çözülmeyen meseleler, büyük mağduriyetler ve hak ihlalleri yaratmaya devam etmektedir. FETÖ ile mücadeleyi sürdürmenin demokratik hukuk devletinin temel bir sorumluluğu olduğu unutulmamalı, aynı zamanda adaletin zorlu ve titiz bir süreç olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Hiçbir zor koşul, adaletsizlik için geçerli bir mazeret olamaz.”